Skip to main content

COVID-19 Pandemisi ve Kira Sözleşmelerine Etkisi

2019 yılının Aralık ayında Çin’de baş gösteren ve kısa zaman içerisinde tüm dünyayı etkisi altına alarak hayatı durma noktasına getiren Covid-19 (Coronavirus Disease 2019) salgını ülkemizde de etkili bir biçimde hissedilmektedir.

Bunun neticesinde birçok yurttaşın evlerine kapanarak kendilerini izole ettikleri, hükümetin de salgının yayılma hızını kesmek adına ticari yaşantıyı durduran tedbirler almak zorunda kaldığı görülmüştür. Şüphesiz ki, ülkemizde en çok görülen ve belki de hemen herkesin hayatlarında en az bir kere tarafı oldukları hukuki ilişkilerin başında kira sözleşmeleri yer almaktadır. Ticari hayatın belirli sektörler haricinde fiili olarak veya idari kararlar ile durması şüphesiz ki kira sözleşmelerini de doğrudan etkiler hale getirmiştir. Bu makalemizde, Covid-19 salgınının kira sözleşmelerine etkisini, salgın sebebiyle doğabilecek uyuşmazlıkların çözüm yollarını irdeleyeceğiz.

Kira sözleşmesi, tarafların birbirlerine yönelik karşılıklı olarak sürekli edim ile borçlu oldukları bir hukuki ilişkiyi tarif etmektedir. Yani, kiraya verenin kiralananı sözleşme borunca kiracının kullanımına uygun olarak hazır etmekle yükümlü olduğu; kiracının da kullanımı doğrultusunda kiraya verene düzenli olarak bir bedel ödemekle yükümlü olduğu bir sözleşme söz konusudur. Tarafların asli olarak üstlendikleri bu yükümlülüklere, sözleşmeyle ve kanunlar ile ek yükümlülükler de getirilmektedir. Bu yükümlülüklerin ihlali neticesinde sözleşmeden ve kanundan doğan yaptırımlar söz konusudur. Covid-19 salgını ile bu yükümlülüklerin ifa edilmesinin güçleştiği ve hatta bazı durumlarda alınan çeşitli idari kararlar ile de imkansızlaştığı görülmektedir. Bu durumda her bir sözleşmeye göre farklı sonuçlar doğmakta ve çeşitli uyuşmazlıklar baş göstermektedir. Bu olasılıklara değinmeden evvel öncelikli olarak salgın sebebiyle, kira kontratlarını doğrudan etkileyen idari kararlara ve yasal düzenlemelere ve fiili durumlara değinmek gerekmektedir.

  • 7226 sayılı Kanun Geçici 1(a) maddesi ile nafaka alacakları hariç olmak üzere her türlü icra takibi ve icra takip işlemleri 30.04.2020 tarihine kadar durdurulmuştur. Daha sonrasında 2480 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile bu süre 15.06.2020 tarihine kadar uzatılmıştır.
  • 7226 sayılı Kanun Geçici 2. Maddesi ile iş yeri kira sözleşmeleri açısından 01.03.2020 tarihinden 30.06.2020 tarihine kadar işleyecek olan kira bedellerinin ödenmemesi kira sözleşmesinin feshi ve kiralananın tahliyesi sebebi doğurmayacaktır.
  • İçişleri Bakanlığı tarafından 81 il Valiliklerine yazılan genelgeler ve çeşitli İl Valiliklerinin Umumi Hıfzısıhha Kurulları vasıtasıyla düzenledikleri ek genelgeler ile genel olarak tiyatro, sinema, gösteri merkezi, konser salonu, nişan/düğün salonu, çalgılı/müzikli lokanta/kafe, gazino, birahane, taverna, kahvehane, kıraathane, kafeterya, kır bahçesi, nargile salonu, nargile kafe, internet salonu, internet kafe, her türlü oyun salonları (atari, playstation vb.), her türlü kapalı çocuk oyun alanları (AVM ve lokanta içindekiler dahil), çay bahçesi, dernek lokalleri, lunapark, yüzme havuzu, hamam, sauna, kaplıca, masaj salonu, SPA ve spor merkezleri, kuaför, berber, güzellik salonlarının ve il bazında özel genelgeler ile çeşitli iş yerlerinin ikinci bir emre kadar faaliyetlerinin durdurulmasına karar verilmiştir.
  • İçişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan çeşitli genelgeler ile bir çok şehirde giriş ve çıkışlar kısıtlanmış, çeşitli şehirler izolasyona alınmış ve şehirler arası yolcu taşımacılığı ile iştigal eden işletmelerin faaliyetleri durdurulmuştur.
  • Yine İçişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan genelge ile 65 yaş üstü ve kronik rahatsızlık sahibi yurttaşların sokağa çıkmaları kısıtlanmış olup, 65 yaş üstü kronik rahatsızlık sahibi yurttaşlar tarafından işletilen iş yerleri fiili olarak çalıştırılamaz hale gelmiştir.
  • Başta Cumhurbaşkanlığı olmak üzere tüm idari kurumlardan, vatandaşların sokağa çıkma yasağı ilan edilmesini beklemeksizin “kendi karantinalarını” uygulamaları gerektiği önemle ve defalarca tavsiye edilmiştir. Bunun neticesinde çok sayıda işletme işyerlerini kapatarak evden çalışma modeline geçmiş, yurttaşların sokağa çıkmaması sebebiyle dolaylı olarak birçok işletme fiili olarak faaliyet göstermez hale gelmiştir.

İlgili yasal düzenlemeler, genelgeler ve fiili durumlardan en çok etkilenen kira sözleşmelerinin iş yeri kiraları olduğu açıkça görülmektedir. Ancak kısmen de olsa konut kiralarının da bu durumdan etkilendiği söylenebilir. Bu sebeple salgının kira sözleşmelerine etkisini ikiye ayırarak değerlendirmek gerekmektedir.

  1. Konut Kira Sözleşmeleri Açısından

Yukarıda da belirtildiği üzere, alınan idari karar ve tedbirler her ne kadar doğrudan iş yeri kiralarını etkiliyor olsa da, hayatın olağan akışı büyük oranda kısıtlandığı için salgının tedbirlerinin konut kiralarını etkilemesi kaçınılmazdır. Bu çerçevede, konut kira sözleşmeleri için en önemli etken, icra takiplerinin durdurulması tedbiri olmuştur. Koronavirüs tedbirleri nedeniyle yeni icra takibi yapılamıyor olması ancak 15.06.2020 tarihine kadar geçerli olacak olup, yeni bir düzenleme gelmediği takdirde, bu tarihe kadar olan kira borçları için 30 Nisan’dan sonra icra takibi ile haciz ve tahliye istenebilecektir. Dolayısıyla korona virüs tedbirleri kapsamında kiracının borcunu ödeme yükümlülüğünün ortadan kalkmadığını, kira borcunu zamanında ödemediği takdirde 15.06.2020 tarihinden sonra icra takibi ile karşılaşabileceğini belirtmek gerekmektedir.

Ancak konut kiraları yönünden hükümet ve kanun koyucu tarafından herhangi bir tedbir alınmamış olması, Borçlar Kanunu’nun genel hükümleri çerçevesinde yapılan düzenlemelere başvurulamayacağı anlamına gelmeyecektir. Netice itibariyle kiralanan konut, kiraya veren tarafından kiracının kullanım amacına uygun olarak sunulmaya ve kiracı tarafından da kullanılmaya devam etmektedir. Bu sebeple, kira ödeme yükümlülüğünün hukuken ortadan kalkmayacağını önemle belirtmek gerekir. Bu konuda dikkat edilmesi gereken husus, kira kontratının düzenlendiği tarihte kontrata etki eden koşulların tamamen değişmiş olmasıdır. Yani, Covid-19 salgını sebebiyle kiralanandan alınan faydanın önemli oranda düşmüş olması, kiracının Covid-19 salgını sebebiyle kiralanandan eski faydayı sağlayamıyor olması ve ödeme güçlüğü çekiyor olması pekala ‘uyarlama davası’ açılması için yeterli hukuki sebeplerdir. Açılabilecek uyarlama davası, sadece kira bedelinin yeniden düzenlenmesi değil; sözleşme süresi, ödeme gününün düzenlenmesi, ifa şeklinin düzenlenmesi talepleriyle de ikame edilebilecektir.

Konut kiralarına yönelik önemli bir istisnai durum ise şüphesiz ki öğrenci evleri ve yabancı ülke vatandaşlarının kiralamaları konusunda gerçekleşmektedir. Her ne kadar konut kiralarının salgından önemli ölçüde etkilenmediğini söyleyebiliyor olsak da, karantina tedbirlerinin doğrudan etkilediği akitler bu istisnai durumlarda ortaya çıkmaktadır. Öğrenci evlerinin en yaygın kiracılık ilişkilerinden biri olduğu bilindiğinden özellikle Yargıtay uygulamalarıyla özgün içtihatların geliştirildiği ve öğrenci evlerinin kira akitlerinde münhasır yer teşkil ettiği ortadadır. Salgın tedbirleri kapsamında okulların kapatılması neticesinde farklı illerde yaşayan öğrencilerin eğitime ara verilmesi sebebiyle memleketlerine dönmek zorunda kaldığı aşikardır. Bu durumda kira akitlerinin önemli bir kesiminin sürdürülemez olacağı dikkate alınırsa, kiracı öğrencinin kira akdini süresinden önce fesih etme imkanı olacaktır. Öte yandan, Türkiye’de kiracı pozisyonundaki yabancıların salgın tedbirleri kapsamında ülkeleri tarafından tahliye edilmeleri neticesinde bir çok kira akdinin de uygulanamaz hale geldiği görülmektedir. Bu mücbir sebebin, kiracıların özel statülerinden ötürü, kira kontratını doğrudan etkiler hale getirdiği bu sebeple de, kiracı tarafından TBK genel hükümleri çerçevesinde kira akdinin fesih edilebileceğini belirtmek gerekir.

  1. İş Yeri Kira Sözleşmeleri Açısından

Gerek vatandaşların evlere kapanması, gerekse de doğrudan etki eden idari kararlar ile iş yeri kiraları salgından en çok etkilenen kira sözleşmeleridir. Bu sebeple 7226 sa. Kanun’un geçici 2. Maddesi ile iş yeri kiraları açısından, 1 Mart – 30 Haziran 2020 tarihleri arasında ödenmeyen kiraların, tahliye sebebi oluşturmayacağı düzenlemesi yapılmıştır. Bilindiği üzere kiracının kira borcunu yerine getirmemesi durumunda, kiraya verenin TBK 352. Maddesi hükmü uyarınca bir kira yılında iki haklı ihtar neticesinde kiralanın tahliyesini isteme veya kira alacağına ilişkin icra takibi yapmak suretiyle, alacağın ödenmediği takdirde borçlu kiracıyı temerrüde düşürerek kiralananın tahliyesini isteme hakkı bulunmaktadır. Getirilen yasal düzenleme ile tedbir kapsamına alınan aylara ilişkin ödenmeyen kira borcu ile kiracı mütemerrit olsa dahi kiraya verene tahliye talep hakkı vermemektedir. Yani, her ne kadar bu aylara ilişkin kira alacağı 15.06.2020 tarihinden sonra cebri icra yoluyla talep edilebilecekse de, bunun neticesinde tahliye istenemeyecektir.

Ancak bu düzenleme, iş yerlerinde kiracılar bakımından kira ödeme yükümlülüğünü sonlandıran düzenlemeler değildir. Kira borcunun durumunu tespit için, taraflar arasında yazılı bir kira sözleşmesi olması ve bu sözleşmede mücbir sebep oluşturan bu duruma ilişkin açık hüküm bulunması halinde kira sözleşmesine bakılması gerekmektedir. Yazılı sözleşme olmaması veya sözleşmede bu durumun düzenlenmemesi halinde ise, Borçlar Kanunu (TBK) Genel Hükümlere dayanarak değerlendirmek yerinde olacaktır. Bu sebeple iş yeri kiraları başlığı altında ifa güçlüğü ve ifa imkansızlığı kavramlarının izahı gerekmektedir.

  1. Aşırı İfa Güçlüğü

TBK 138. Madde “Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hakimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır.”

Yukarıda düzenlenen madde vesilesiyle kiracı borçlunun, Covid-19 salgınını gerekçe göstererek kira bedelinin, gelişen yeni koşullara ve hakkaniyete uygun bir şekilde yeniden düzenlenmesini talep edebileceğini belirtmek gerekir. Kiracı bu düzenlemeye dayanarak kira bedelinin salgın sebebiyle geçici olarak veya şartlar öyle gerektiriyorsa kalıcı olarak indirilmesini talep edebilecektir. Bunun yanı sıra kiracı, kira bedelinin yanı sıra, ödeme günü, ödeme şekli, sözleşme süresi vb. hususların da yeniden düzenlenmesini talep edebilecektir.

Kiracının böylesi bir talebi bulunduğu takdirde, talebini gerekçeli olarak kiraya verene yazılı olarak bildirmesi ve mutabakata varılamaması halinde kira bedelinin uyarlanması davası açarak çözümün mahkemece giderilmesini istemesi gerekmektedir. Hakim, kira bedelinin belirlenmesinde fiili olgulara, sözleşmeye, iş yerinin niteliğine ve faaliyetine bakarak karar verecektir. Ancak kira akdinin yeni koşullara göre düzenlenmesi mümkün olmadığı takdirde kiracının kira akdini haklı olarak fesih etme imkanı bulunmaktadır.

  1. İfa İmkansızlığı

TBK 136. Madde “Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkansızlaşırsa, borç sona erer. Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkansızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup, henüz kendisine ifa edilmemiş olan edimi isteme hakkını kaybeder. Kanun veya sözleşmeyle borcun ifasından önce doğan hasarın alacaklıya yükletilmiş olduğu durumlar, bu hükmün dışındadır. Borçlu ifanın imkansızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmez ve zararın artmaması için gerekli önlemleri almazsa, bundan doğan zararları gidermekle yükümlüdür.”

Yukarıda anılı madde ile borçlunun sorumlu tutulamayacağı bir sebep ile ifa imkansızlaşırsa borçlunun borcunu ödemekten kurtulacağını belirtmektedir. Ancak bu durum, kira akdinin sürdürülmesi değil süresinden önce doğrudan sonlandırılması anlamına gelmektedir. Netice itibariyle kiracı ifa imkansızlığını ileri sürerek sözleşmeden doğan borcunu ödemekten kurtulsa bile kiralanan mecuru iade etme yükümlülüğü olacaktır.

Görüldüğü üzere, TBK’da yer alan genel düzenlemelere göre kiracının Covid-19 salgını sebebiyle kira bedelini düşürülmesini talep etme veya kira akdini sonlandırmayı talep etme haklarına sahip olduğunu belirtmek gerekir. Ancak her halukarda ortada yazılı bir iş yeri kirasının bulunması, kira kontratında iş yeri amacının belirtilmesinin, salgının işyerine etkisinin tespiti açısından son derece önemlidir. Örnek olarak bir berber dükkanına yönelik iş yeri kirası söz konusu ise, kiracı idari karar ile işletmesi süresi belirsiz bir şekilde kapatıldığını ileri sürerek ifa imkansızlığı ile akdin sonlanmasını isteyebilecektir. Ancak söz gelimi bir restorana ilişkin kira sözleşmesinde, ek genelgeler ile kiracı işletmesinde masa sandalye ile müşteri kabul edemeyeceği ancak evlere servis şeklinde faaliyet gösterebileceğinden ötürü, ifa imkansızlığını değil de, ifa güçlüğünü ileri sürerek kira bedelinin uyarlanmasını; mümkün olmadığı takdirde sözleşmenin feshini talep edebilecektir.

Ancak yukarıda anılı ihtimallerin genel bir çözüm olmaktan uzak olduğu, çoğunlukla da ne kiracının ne de kiraya verenin ihtiyaçlarını karşılamayacağı aşikardır. Bu sebeple hukukçular doktrinel olarak çözüm yolları geliştirmekle meşguldür. Yani, bir kiracının salgın sebebiyle iş yerini temelli kapatması büyük ihtimalle isteyeceği en son şey olacaktır. Aynı şekilde, kiraya verenin de düzenli kira geliri elde ettiği kiracısını kaybederek sonucu belirsiz salgın süresince kiralananını kullanamaması veya uyarlama davası ile kira gelirinin temelli/geçici olarak düşürülmesi riski ile karşılaşması tercih etmek isteyeceği bir sonuç olmayacaktır. Bu sebeple hukukçular, salgın tedbirleri süresince kira akdinin askıya alınması ve salgın tedbirleri kalkar kalmaz kira akdinin kaldığı yerden devam edebilmesinin çözümlerini aramaktadır. Her ne kadar bu durum kiraya verenin bir süre kira geliri elde edemeyeceği anlamına gelse de, uzun süre boyunca düşük kira gelirine katlanmaktan veya kiracısını kaybetmekten daha cazip bir seçeneğin doğmasını da sağlayabilecektir.

Önemle belirtmek gerekir ki, Covid-19 salgını ile gerçekleşen olağanüstü durum şüphesiz ki, hukuk camiasındaki genel kaideleri de etkilemiştir. Nihayetinde salgın nedeniyle ortaya çıkan hukuki ihtilafların çözümüne emsal teşkil edebilecek bir yargı kararının henüz bulunmadığını önemle belirtmek gerekir. Hukukçuların ileri sürdüğü argümanlar toplumun ihtiyaçları nezdinde henüz öneri niteliğindedir. Ancak bu durum hukukumuzun en temel kaidelerinden olan “sözleşme serbestisi” ilkesini ortadan kaldırmamaktadır. Yani, taraflar uyuşmazlığın giderilmesi için sözleşme serbestisi içerisinde her türlü çözümü geliştirebilir, bağlayıcı sözleşmelerini tadil edebilir ve hatta bu vesileyle hukukun beslenebileceği bir kaynağı geliştirebilirler.

Bunun dışında hukukçularca öngörülen en etkili çözüm, her ne kadar mevzuatımızda düzenlenmemiş olsa da, yerleşik Yargıtay İçtihatları ve doktrinde hakim olan “Akde Tahammül Süresi” kavramı ile giderilmeye çalışılmaktadır.

Akde Tahammül Süresi:

Akde tahammül süresi temel olarak, tarafların sözleşmeyi yapmadaki amaçları dikkate alınarak belirlenen makul bir süre zarfında sözleşmenin ayakta tutulmasını, bu süre boyunca var olan geçici ifa imkansızlığının artık taraflardan biri için katlanılamayacak vaziyete gelmesi ile sürekli ifa imkansızlığına dönüşerek sözleşmenin sona ermesini tarif etmektedir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2010/193 E. 2010/235 K.

“Şüphesiz geçici imkânsızlığın varlığı, beraberinde tarafların bu sözleşmeyle ne kadar süre bağlı kalacakları sorununu getirir. Bu konudaki kural “ahde vefa, söze sadakat” ilkesi gereği tarafların sözleşmeyle bağlı tutulmasıdır. Ancak bazı özel durumlar vardır ki, tarafları o sözleşmeyle bağlı saymak hem onların ekonomik özgürlüklerini engeller, hem de bir başkası ile sözleşme yapma fırsatını ortadan kaldırır. Uygulamada, geçici imkânsızlık halinde tarafların o sözleşmeyle bağlı tutulma süresine “akde tahammül süresi” denilmektedir. Bu sürenin gerçekleşip gerçekleşmediğini de her somut olaya göre ve onun çerçevesinde değerlendirmek gerekir.”

Yüksek Mahkemenin, özel durumları ve tarafların iyi niyetini dikkate alarak taraflar arasındaki hukuki ilişkiyi ayakta tutmaya yönelik geliştirdiği içtihadın, Covid-19 pandemisi sebebiyle iş yeri kiralarına da uygulanabilir nitelikte olduğunu belirtmek gerekir. Bu içtihada, iş yeri kiraları nezdinde yasal dayanak teşkil edebilecek mevzuat hükümleri de bulunmaktadır.

TBK 301. Madde “Kiraya veren, kiralananı kararlaştırılan tarihte, sözleşmede amaçlanan kullanıma elverişli bir durumda teslim etmek ve sözleşme süresince bu durumda bulundurmakla yükümlüdür. Bu hüküm, konut ve çatılı işyeri kiralarında kiracı aleyhine değiştirilemez; diğer kira sözleşmelerinde ise, kiracı aleyhine genel işlem koşulları yoluyla bu hükme aykırı düzenleme yapılamaz.”

TBK 324. Madde Kullanıma elverişli bulundurulduğu sürece kiralanan, kiracının kendisinden kaynaklanan bir sebeple kullanılmasa veya sınırlı olarak kullanılsa bile kiracı, kira bedelini ödemekle yükümlüdür. Bu durumda, kiraya verenin yapmaktan kurtulduğu giderler kira bedelinden indirilir.”

Anılı mevzuat hükümlerinde de görüleceği üzere, kiralananın, sözleşmede belirlenen amaca uygun bir şekilde kiracının kullanıma hazır edilmesi başta kiraya verene yüklenmiş bir yükümlülük olup, neticesinde kiracının kira bedelin ödemesinin dayanağını teşkil etmektedir. Yani özetle izah etmek gerekirse; kiralanan, kiracının kullanımına sunulamıyorsa, kira bedelini ödeme yükümlülüğü doğmayacaktır. Ancak buradaki sınırın, kiralananın sözleşmede belirlenen amaca uygun kullanıma sunulamıyor oluşunun da mücbir sebebe(Covid-19 Salgını) dayanması olduğunu belirtmek gerekir. Normal şartlarda kiraya veren adına yüklenmiş bu sorumluluğun yerine getirilmemesi, kiraya verenin sözleşmeye aykırı davranmasını ve neticesinde kira bedelinin ödenmesi yükümlülüğünden kurtulunması anlamına gelmektedir. Ancak mücbir sebep kiraya veren için de aynı sonucu doğurduğundan, taraflar adına en hakkaniyetli çözümün yukarıda anılı “akde tahammül süresi” tayin edilerek sözleşmenin askıda ayakta tutulması olduğu söylenebilecektir.

Belirtmek gerekir ki, bu tespitler mevzuatta ve doktrinde yer alan uyuşmazlık çözüm yolları ile irdelenmiştir. Bu ve benzeri uyuşmazlıklara ilişkin kira kontratlarında yer alan çözüm yollarının da olabileceği mutlak suretle dikkate alınmalıdır. Mesela yukarıda anılan ve etkili bir çözüm yolu olan “akde tahammül süresi” pekala kira sözleşmesinde kapsamlı bir şekilde düzenlenmiş ve uygulanabilir nitelikte olabilir. Bu sebeple, uyuşmazlığın çözümü için en önemli kaynaklardan birinin kira kontratı olduğunun ve mutlaka bir avukat tarafından incelenmesi gerektiğinin altını çizmek gerekmektedir.

Sonuç:

Yukarıda detaylıca izah edildiği üzere;

  • Konut kira sözleşmeleri yönünden kiracının kira bedelini ödeme ve kiraya verenin de kiralananı kullanıma uygun bir şekilde hazır etme yükümlülüklerinin istisnai haller dışında aksamaksızın devam ettiğini, ancak kiracıların bu sebeple uyarlama davası açabileceklerini,
  • İfa güçlüğüne dayanmak isteyen iş yeri kiracısının, gecikmeksizin durumu gerekçesiyle ve yazılı olarak kiraya verene bildirerek süreci işletmesi gerektiğini,
  • İfa imkansızlığına dayanarak sözleşmeyi fesih etmek isteyen iş yeri kiracısının, gecikmeksizin ve gerekçesiyle yazılı bir biçimde durumu kiraya verene bildirmesi gerektiğini,
  • Geçici ifa imkansızlığı sebebiyle kira akdinin pandemi süresince veya makul bir süre boyunca askıda ayakta tutulmasını isteyen iş yeri kiracısının, “akde tahammül süresinin” belirlenmesi adına gecikmeksizin kiraya verene yazılı bildirimde bulunması gerektiğini,
  • Uyarlama Davası ile kira akdinin yeni koşullara göre düzenlenmesini isteyen tarafın, durumu mutlak suretle karşı tarafa usulünce bildirmesi ve dava yoluna başvurulana kadar edimlerine ihtirazi kayıt şerhi koyması gerektiğini,
  • Tüm bunlar neticesinde ihtilaf çözülemediği takdirde hukuki çözüm yollarının usulünce tüketilebileceğini belirtmek gerekmektedir.

Her kira ilişkisi, düzenlendiği kira kontratı, kiralananın durumu, kiralananın kullanım amacı ve kapsamı gibi birçok faktör ile çeşitlilik arz etmektedir. Yukarıda getirdiğimiz açıklama meselenin sadece çerçevesini belirlemekle beraber, bu gibi önemli kira ilişkilerinde tüm farklılıklar ve olasılıklar da dikkate alınarak, olası bir uyuşmazlığı çözmek veya olası bir uyuşmazlıktan kaçınmak adına mutlaka avukat nezdinde hukuki danışmanlık kapsamında ele alınması gerektiğini belirtmek ister, sağlıklı günler dileriz.

Hazırlayan : Av. Ali Can Sünnetçioğlu