Skip to main content

Makaleler

Ceza ve Tazminat Yönünden Haksız Şikayet

Şikayet hakkı, bir suçun mağduru olmuş veya suçtan zarar görmüş olan kişinin, suçun savcılık tarafından soruşturulması veya mahkemeler tarafından kovuşturulması için ilgili mercilere başvuru hakkıdır ve kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olan şikayet hakkı hak arama özgürlüğünün de temelidir.

Ancak hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasına zarar vermek için bu hakkı kullanamaz. Şikâyet hakkının hukuka aykırı olarak karşı tarafa zarar vermek amacıyla haksız bir şekilde kullanılması halinde kişilik hakları saldırıya uğrayan kişinin hakları ve haksız şikayette bulunanın cezai ve hukuki sorumlulukları doğar.

Yargıtay'ın yerleşik uygulamalarına ve içtihatlarına göre salt tahmin, şüphe üzerine yapılan şikâyetler haksızdır. İlgili kararlar için bkz. Yargıtay HGK, 2004/4-604 E. Ve 2004/608 K., Yargıtay 4. HD, 2016/12207E.

 

HAKSIZ ŞİKÂYETTE CEZAİ SORUMLULUK

Gerekli özen gösterilmeden, araştırma ve inceleme yapılmadan bir kimseye yönelik suçlamalarda bulunulması ve şikâyet yoluna başvurulması şikâyet hakkının sınırlarının aşıldığının ve şikâyet hakkının kötüye kullanıldığının göstergesidir.

Şikâyet hakkının haksız ve kötü niyetli kullanılması ayrıca iftira ve/veya suç isnadı niteliğinde ise şikayet hakkını kötüye kullanan kişinin cezai sorumluluğu gündeme gelebilir. TCK'da tanımlı iftira ve/veya suç uydurma suçlarının unsurları gerçekleşmiş ise haksız şikâyette bulunan kişi hakkında bu suçlar nedeniyle yargılama yapılabilir ve yargılama sonunda ceza cezalandırılabilir. Salt tahmin ve şüpheye dayalı ve kendi hak ve çıkarlarını korumak yerine karşı tarafa zarar verme amacı taşıyan şikâyetler haksızdır ve hukuki ve cezai sorumluluk doğurur. Haksız şikayet sonucunda ortaya çıkabilecek suçlar ise;

İFTİRA SUÇU (TCK 267)

İftira suçu TCK 267/1 maddesinde “

Yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, 1 yıldan 4 yıla kadar 

hapis cezası

 ile cezalandırılır.

” şeklinde düzenlenmiştir. Burada suçun temel hali tanımlanmış olup, devamı fıkralarda iftira nedeniyle mağdurun ceza alması tutuklanması vb. durumların oluşması halinde iftira suçunun faili bakımından cezada artırım yapılmaktadır.    

Görüldüğü üzere iftira suçunun işlenmesi için mağdur üzerine isnat edilen eylemin  kanunda geçerli olan bir suç olması şart değildir, idari yaptırım veya disiplin yaptırımını gerekli kılan eylemler de iftira suçunun konusunu oluşturabilmektedir.

SUÇ UYDURMA SUÇU ( TCK 271 )

Suç uydurma suçu TCK 271 maddesinde “

İşlenmediğini bildiği bir suçu, yetkili makamlara işlenmiş gibi ihbar eden ya da işlenmeyen bir suçun delil veya emarelerini soruşturma yapılmasını sağlayacak biçimde uyduran kimseye üç yıla kadar hapis cezası verilir.

” şeklinde düzenlenmiştir.

Suç uydurma suçunun iftira suçundan farkı, iftira suçunda suça konu eylem kişiye yöneliktir. İftira suçunda işlenmemiş suçun faili olarak bir kişi işaret edildiği halde suç uydurma suçunda herhangi bir kişi gösterilmez.

Suçun tamamlanması için ceza muhakemesinin başlaması ve buna yönelik bir neticenin ortaya çıkması zorunlu değildir. Bu nedenle, suçun oluşması için adli makamların bir yanılgıya düşmüş olması ya da  muhakeme işlemlerine başlamış olmaları şartı aranmaz. Yetkili makamları harekete geçirebilecek ölçüde gerçeğe aykırı bir ihbarda bulunulması suçun oluşması için yeterlidir.

Haksız şikayetin cezai sorumluluğuna ilişkin olarak önemle belirtmek isteriz ki; gerek iftira suçu gerek suç uydurma suçu TCK’nın “Adliyeye Karşı Suçlar” bölümünde düzenlemiş olup, soruşturması mezkur suçların mağdurunun şikayetine bağlı değildir. Yani kamuya karşı işlenmiş bir suç olduğundan suçun mağduru kamu olarak kabul edilmekte ve savcılık tarafından resen soruşturma başlatılabilmektedir.

 

HAKSIZ ŞİKAYETTE HUKUKİ SORUMLULUK

Şikâyet hakkının kullanılması bir hak olmasının yanında kişiye sorumluluk da yüklediğini yukarıda belirtmiştik. Cezai sorumluluğa ek olarak hukuki sorumluluk da doğmaktadır. Hukuki sorumluluk kapsamında şikâyet hakkının kötüye kullanılmış olup olmadığının tespitinde bakılacak unsur şikâyet hakkının amaca uygun olarak kullanılmış olmasıdır. Amaca uygunluk hukuki çıkarın korunması ile mümkündür. İlgili makamlara yapılan şikâyet ve ihbar, bu sebeple açılan soruşturma ve ceza davaları, şikayet hakkının koruduğu çıkarları elde etmek için yapılmışsa amaca uygun bir davranış olarak hukuka da uygundur. Ancak şikayet hakkı hukuki çıkarın korunması yerine başkasını zarar uğratmak için kullanılmışsa artık hukuka uygunluktan söz edilemeyecektir. Başkasını zarar uğratmak için bir hakkın kullanımı iyi niyet ve dürüstlük kurallarına da aykırıdır. 

Aynı zamanda şikayet hakkı amaca uygun olarak kullanılmasının yanında uygun araçlarla kullanılmalı, hakkın kullanılmasında gerçek olaylara dayanılmalı ve aşırı davranılmamalıdır. Salt kötü düşünce ile karşı tarafı korkutmak veya zarar vermek amacıyla yapılmış şikayet hukuka aykırıdır.

Şikayet hakkının kötüye kullanıldığından söz edebilmek için ihbar veya şikayetin karşı tarafın suçsuzluğunu bilerek zarar vermek veya küçük düşürmek amacıyla yapılması yahut şikayet konusu hakkında delil ve emare olmadığı halde şikayetin yapılmış olması gerekir. Bu sebeple ihbar veya şikayetin temelini oluşturan maddi olguların ciddi ve inandırıcı kanıtlarla desteklenmesi gerekir. Şikayet hakkının hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların olması zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Aksi halde şikayet hakkının hak arama özgürlüğü sınırları dışında kullanıldığı ve şikayet edilenin kişilik haklarına saldırıdan dolayı tazminat hakkının bulunduğunu kabul etmek gerekecektir.

Bu kapsamda; Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 07.04.1989 tarih ve 10406 Esas,3213 sayılı kararında ; “

Davalının ortada hiçbir emare bulunmaksızın sadece kendi tahminine ve zanna dayanarak başvuru hakkının kullanması aşırı bir davranış niteliğinde olup, bu durumun davacının kişisel haklarını zedelediği için onun (şikayet edilenin) manevi tazminat istemini haklı kılar.

” denilmektedir.

Bilindiği üzere bir suçun oluşması için, manevi öğe olan kasıt unsurunun gerçekleşmesi bir zorunluluktur. Fakat haksız şikayete konu eylemler ille de iftira ve hakaret gibi bir suçun oluşumunu gerekli kılmaz. Yani bir isnat, suç olmayabilir ama haksız şikayet teşkil edebilir.
Bu durum, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 16.05.1989 tarih ve 281 Esas,3471 sayılı kararında şu şekilde ifade edilmiştir; Şikayet hakkının kötüye kullanıldığından söz edebilmek için şikayet olunanı kasten ve zararlandırmak amacıyla yani kin ve garezle hareket ettiğinin gerçekleşmesi gerekli değildir. Kişinin böyle bir davranışta bulunması kastın varlığı dışında kusurlu bir davranış niteliğinde olsa bile ve derecesi de ağırsa özellikle isnat olunan eylemin işlendiğine dair ortada hiç yada yeterli emare yoksa şikayet hakkının kötüye kullanıldığının kabulü ve sonuç olarak da manevi tazminata hükmetmek gerekir.

 

Sonuç olarak; Şikayet hakkı, diğer haklarda olduğu gibi sınırsız olmayıp, başkasına zarar vermek için bu hakkın kullanılması iyi niyet, dürüstlük kuralı, hukuk mantığı ve sistematiği ile uyuşmayacağından şikâyet hakkının hukuka aykırı olarak karşı tarafa zarar vermek amacıyla haksız bir şekilde kullanılması halinde kişilik hakları saldırıya uğrayan kişinin cezai ve hukuki açıdan zararının tazminini talep hakkı doğacaktır.